15 Ocak 2010 Cuma

Çay demlemek...

Küçük notlar defterime şunu yazmışım; çay demlensin de nerede demlenirse demlensin.

Çay içebildiğim heryer benim için "ev" demek. Kimi zaman ince belli "Ajda" bardakta, kimi zaman bir ingiliz fincanında, kimi zaman bir metal saplı lipton bardağında... Kimi zaman bir plastik veya strafor bardakta ayaküstü... Ben neyin içinde içersem içeyim çay içmek benim içime sadece sıcak bir sıvı değil, sıcak duygular da dolduruyor:)

Bazen bir dostla derin konuşurken, bazen ayaküstü uğranmış bir dükkanda beklerken, bazen bir piknikte termostan akarken... Nerede olursa olsun çay içmek bana ev duygumu veriyor. Kendimi iyi hissettiriyor.

Avucumun içinde bazen elimi ısıtıyor, bazen sadece rengine bakmak bile hoşuma gidiyor.

Annemse benden daha deli, illaki demlendikten 10 dakika sonrasında içiyor ve yarım saat sonra o çayı, tenin maddesi açığa çıkmış diye sağlıksız bularak içmiyor. Bunu misafirlikte yapamaz tabii ama evde yapıyor. Bir çay demleme kavgasıdır gidiyor bazen. Benim demlediğimi beğenmeyip kendine yeni demliyor. Benimkini beğenmiyor çünkü bazen ben, önceden demlikteki çayı suyla nemlendirmek, alttaki suyun iyice kaynamasını beklemek gibi ritüellerle uğraşmıyorum. O ise hep sabırla uğraşıyor...

Çay törenlerimiz japonlarınki veya ingilizlerinki gibi olmasa da kendi içimizde hepimiz bir çay töreni yapıyoruz. milletçe hepimize iyi geliyor çay. Tamirhanede, şantiyede, ofiste, okulda... Heryerde:)