30 Haziran 2009 Salı

Koyun Adası'na Kaçış

Ve sonra doğumgünüme özel emek vererek, yardım istediği her anda, onlarca işlerinin arasında Hande'ye yardımcı olan, dijital ve ruhsal olarak Hande'ye tam destek veren, sorunsuz bir doğumgünü yaşamam için içtenlikle uğraşan Photographia ekibini özel adama davet ettim. Junior olan gelemedi, yetişkinler geldi.

Ben de güya özel hayatı kendine kalsın diye Facebook'u protesto eden kişiyim ama artık yavaş yavaş beni de soyuyor bu internet belası. Koyun Adası diyerek zaten 17 evden birinde yaşadığımı açıklamış olmuyor muyum:)

Ay aman ne önemi var Sezen Aksu'nun dedği gibi "Birgün böcekler yiyecek hepimizi!" Hiçbirşey önemli değil o kadar da.

Bu yukardaki bot var ya, şu an fanusta yaşadığı için adama dahi gelemeyen dosttan ötemin hediyesiydi sene: 2002 veya 2003 olmalı. Aradan geçen bunca yıla rağmen hala sağlam ve kullanılıyor. Yine aynısı veya daha gelişmişini almak istiyorum. Eğlence botunun en kalitelisini. Ama bunda benim iyi bakmamın ve yılda çok az kullanmamın da payı var, hey yarabbim, bir minik bot bu kadar bakım gerektiriyorken daha buyuk bir tekne tabii insanın canına okur.

Her sene işim bitince sarnıçtaki tatlı su ile yıkayıp kurutuyorum, bu işlemi şişikken yapıyorum. Sonra yine şişikken pudra ile tamamını pudralıyorum, böylece katladığımda yapışmıyor plastik yüzeyler birbirine. Bunu su yatağıma da yapıyorum.

3 gün için gittiğim bu defa da misafirlerim için şişirdim ve kullandık. Challenger 300 iyi bir bot. Tavsiye ederim.


17 Haziran: Tatlı bir yaz akşamıydı...

Sabahtan akşama dek kutladım yeni yaşımı, demin kurduğum uzun cümleleri sildim. Satırbaşları ile daha iyi anlatırım.

Gündüz sahil, akşam ada... Masada minik minik parlayan 40'lar, tepemde bir uçan balon 40'lı... Masada çicekler... Özel ve ince düşünülmüş hediyeler... Pastamın üzerinde Küçük Prens'in klasik kapaktaki resmi!.. Garsonlar ve tüm arkadaşlarmın yakasında Küçük Prens ve ıhlamur bitkisi resimli rozetler... Her yerde ıhlamur kokusu ile harika bir haziran akşamı... Şair ne kadar da haklı: Haziranda ölmek zor!

Ihlamurlar ne şahane kokuyor, gözlerim görmese, takvimleri hiç bilmesem yine de bilirim ki haziran ortası gelmiş. Güzeldi herşey. Artık yeni yaşımdayım.

Saptama 1: İnsanın hayatında bu 15 kişiyi toparlayabilecek kadar özel ve içten uğraş veren, görev edinmiş birisi olmalı.

Saptama 2: Asla bu tip yemekli organizasyonlara 15 kişiden fazlası gelmemeli, eger tüm sevdiklerim gelseydi olurduk 50 kişi, ilgilenemezdim kimseyle. Benim misafirim baştacımdır oysa.

Saptama 3: En eski dostlarım gelemediler, ama biliyorum ki benimleydiler. Bu ne guzel bir güven.

Saptama 4: Bir uçan balon elimizden uçar giderse, Dorian Gray'in Portresi gibi benim de 40'ımdan sonra hep genç kalacağıma işaret eder dedik, çünkü balonum vapura binerken uçmuş gitmiş kayboldu!


17 Haziran 2009 Çarşamba

17 Haziran 2009 sabahın ilk saatleri...

Sabah 06.30'da bisikletime atlamış sahile varmıstım bile. Yine şaşırtıcı şekilde bir kalabalık insan ordusu saat sanki sabahın 10'uymuscasına rahatca ve esnemeden yürüyüşünü, koşusunu yapıyordu. 'Erken kalkmak hic de ozellikli bir durum değilmiş iste' dedim kendi kendime, bir alay insan burada bu saatte. Beni özel gösteren, etrafımda kendim gibi erkencinin olmamasıymış meğer, Yeni Yas Ders: 1, durumun etrafındakilere göre değişkenlik gösterebiliyor!

Bisiklete binerken dostum Yasemin'e rastladım, 25 senelik liseden arkadaşım, beraber bindik. Yeni doğmuş güneşe doğru... Eski arkadaşların yeri bambaşkadır.

Dosttan Ote'm, hani fanusta ikamet eden, 8 senedir her yaşgünümde dibimdedir, beni oldukça şımartır. Bu sene yanımda olmamak için yan çiziyor. Normal bir durum değil bu. O yan çiziyor ama ben de bir çizerim, benim de çizgilerim var. Ben de birşeyler çiziyorum:) Yeni Yaş Ders: 2, yaşın adı 40 ya, olgun olmayı, sabırlı olmayı, sakin olmayı öğrenmelisin bugünden itibaren acilen!

Gün içinde kendime yeni prensipler de belirlerim. Bazı şeylere start vermek, bazılarını sonlandırmak için iyi bir tarihteyim. Bi düşüneyim bakalım?!!!!........

12 Haziran 2009 Cuma

Bisikletini, arabanı, motorsikletini mümkünse kendin yıka.

Herkes mümkün olduğu kadar kendi aracını yıkamalıdır diyorum çünkü bunun birçok nedeni var. Öncelikle kendi dişini nasıl başkasına fırçalatmıyorsan, nasıl saçını kendin tarıyorsan buna benzer bir nedenle kendi aracını da kendin temizlemelisin. Eşyalara saygı ve sevgi duymak lazım. Bizi işitiyor olabilirler:)

İkinci ve daha normal nedenim de var; kendi aracını yıkarken bir genel kontrol etme imkanın olur. Arızaları ve hatta potansiyel arızaları önceden bilebilirsin. Mümkünse önlemini alırsın. Çürüğünü, kırığını tamir ettirir, pasını siler, cilasını yaparsın.

Birisine aracını ödünç verdiğinde bilirsin ki burasında bu çizik yoktu, şurasında bu ezik yoktu. Böyle bir hafıza ve takip bilgisine sahip olursun.

Ama en eğlencelisi; resimdeki gibi yeğenini de kendi fikirlerin doğrultusunda eğitmişsen oturtursun bahçede, eline Sonax pas çıkarıcı macunu ve eski diş fırçasını verirsin, kendi bisikletini kendisinin temizlemesini sağlar ve zevkle izlersin:)) Pas temizliğinden önceki tekerlek göbeği ile sonrasındaki tekerlek göbeğinin resimlerini böyle karşılaştırarak mutlu olursun:) Di mi Küçük Hande?! Aferin sana.

1 Haziran 2009 Pazartesi

Heybeliada Kaçamağı

Neden kaçıyorum derseniz; bizim sahilin kaliteli, uzak sahilin varoş kalabalığından derim. Hiç değilse pazar günü o saatlerde nerede olmamam gerektiğini biliyorum:)

Geçen hafta Küçük Hande ile bu hafta Büyük ve Küçük Hande ikisi birarada ile aynı yolculuğa aynı vapurlarla çıktım. 14.40 Bostancı gidiş, 18.40 Heybeli dönüş olarak. Kendi bisikletlerimizle tabii. Benden başka bisikletine mücevher muamelesi yapan da yok içimizde bu arada:)

Yine Deli Dumrul Hikayesi olmasın diye, piknik alanının içinden transit geçmek için bile para isteyen Değirmenburnu görevlisine metelik kaptırmamak için üst yoldan indik aşağıya. Halki Palas'ı biraz geçince sağdan aşağıya süzüldük. Sonra Kablo ve Akvaryum Plaj inişlerini de es geçtik. Kendimizin ilan ettiğimiz minik ama manzaralı alanımızda konakladık. Hemen Alman Koyu'nun sağ tepesinde. Fakat bu adalarda belediyenin buralara hizmet götürmemesi canımı sıkıyor. Her yer çöp içinde. 

Bir daha gidişimde eldivenimi elime geçerip o alanı temizleyeceğim. Sonra da orada keyifli bir mangal yapacağız. Bu işlerde mümkün olduğunca minimalize, hafif ve pratik olmak gerek. Rakıyı termosta götürmeyi planlıyorum Büyük Hande için. Buzu da içinde hazır olacak ve içilebilir halde dolduracağım termosa. Sonra da o termos bin kere yıkansa anason kokusundan arınamayacağı için bu işe adanmış bir termos olacak:) Bir daha ki bu konu ile ilgili yazımda bu sırt çantama, kavun, rakı, kömür vs yi ne şekilde sığduracağımı okursunuz. 

Neyse işte, bu güzergahı seviyorum. Bunca sene dağ bisikleti kullandım bu yollara girmeyip fayton yolundan ada turu yaptım da şimdi şehir bisikleti ile buralara giriyorum ya, ne diyeyim kendime bilmiyorum!