23 Mart 2012 Cuma

Sürpriz tam da budur: Hoşgeldin Mira!

Kimseler bana güzel ve şaşırtıcı bir sürpriz yapamıyor diye hayıflanarak ömrümü tüketirken dün birileri beni öylesine şaşırttı ki saatler sonra bile şaşkınlığım devam ediyor:)

Dün öğleden sonra... Sanço aradı ve yeğeninin bize bir sürprizi olduğunu, akşam onlara gideceğimizi söyledi. Yeğeni Angelina ve eşi Brad (burada gerçek isim kullanmamak prensibimden dolayi böyle anılacaklar) genç evli bir çift. Bunların sürprizi de olsa olsa Angelina'nın hamile olması olur değil mi? Ben de öyle sandım değilmiş. Espiri olarak "O zaman Brad hamile!" dedim, o kadar emindim; yeni evlilerin sürprizinde birisi degilse diğeri hamileydi! :)

O da degilmiş! O zaman insanın aklına kedi köpek aldıkları geliyor ki Sanço bu durumdan hiç hazetmedi. Ama bu da degilmiş, ben artık son olarak şunu aklımdan geçiriyordum "O zaman evlerine Nintendo Wii gibi bir oyun aldılar bizi de ekranda tenis oynayalim diye çağırıyorlar, ama neden haftasonu değil? Hee tabii haftasonu da arkadaşları ile oynarlar" kendi beynimin düz mantığında bu kadar ileri gidebildim. Araba kullanmakta olan Sanço buna sessiz kaldı. Bir yandan da 'Acaba başka bir ülkeye göçmen olarak başvurdular da öyle bir sonuç mu geldi? Ama insan buna da bu kadar sevinmez ki aslında' diye düşünüyordum.

Sonra gideceğimiz yere vardık, arabayı parkettik. Zili çaldık, kafam karışık, Sanço sessiz... Kapı açıldı, Angelina telefonda bizi hemen içeri almadı eşikte bekletti biraz. Gülümsüyor telefonda, Brad'in anneannesi ile konuşuyor. Sonra bizi içeri aldı, ilk gördüğüm salonda aile büyüğü hanımlar ve Sanço'nun abisi yani Angelina'nın babası... Allah allah bu nasıl iş?! Hiç Nintendo ortamı yok burada?! Merhaba, merhaba salona girdik... Hala birşey anlamış değilim ve ortam o kadar da saçma geliyor ki bana 'ne yani aile toplantısı gibi bir durum.' Kafamdan geçiyor hızlıca birşeyler; 'Bir ortamda çoklukla aile büyükleri varsa eğlence yoktur, o zaman benlik birşey de pek yok. Geri dönelim'... 'Ne işimiz var burada , sürpriz nedir? Bir kedi için insan bu kadar büyüğü toplar mı evine n'olmuş burada tanrım n'oluyoruz?' Düşünüyorum çok hızlıca!

Sonra Angelina kucağıma battaniyesine sarılı bir minnacık bebek bıraktı. Salak salak baktım, bir yandan da anlamaya çalışıyorum ama anlayamıyorum. 'Eee bebek işte ne var, kimin ki bu ayrıca bana ne aileden bir uzak akrabanın bebeğinden.. Sürpriz nerede hani?' diye düşünüyorum ama Angelina diyor ki "Bak bebeğimiz geldi! Bizim bebeğimiz geldi" La havle! Ben hala anlamıyorum şakanın sırası mı şimdi? Sürpriz nerede, bana ne bebekten!

:) Ve sonra defalarca sorup teyid aldıktan sonra nihayet anlıyorum ki evet onların bebegi... 1.5 aylık Mira, 1 yıllık uğraşma sonucunda bizimkilerin evlat edindikleri ilk çocukları!.. İşte bu nedenle Angelina ve Brad isimlerini burada kullandım. Bizim memlekette bu kadar radikal karar alarak bir bebeği evlat edinmek her insanın beyin ve ruh seviyesine uygun iş değildir. Bu nedenle gençleri tebrik ettim durdum.. Bu çağdaşlık, bu güzel yaklaşım... Bunu herkesten, aile büyüklerinden 1 sene saklayarak uğraşmak ve 21 Mart günü bebeğini resmen teslim almak. İlk gördügünde bebeğinle aranda ruhsal bir bağ kurmak... Bu süreci dinlemek inanılmaz zevk verdi bana. Mira da o kadar güzel bir bebek ki. Hepimizi ters köşeye yatırdılar, sürprize çarptık!

Meğer Sanço birkaç saat öncesinden öğrenmiş ama benim yeni doğmuş bebeklere bayılmadığımı bildiği için susmuş. Gidene kadar susmuş. Oysa ki ben yeni doğmuş bebek gibi algılamadım Mira'yı. Mira uslu mu uslu, akıllı mı akıllı masum bir bebek. Sevmemek olanaksız. Pozitif bir bebek. Uyuyor. Minik ağzıyla esniyor. Biberonundan sütünü içiyor... Olayın sosyal boyutunun önemini ise başka bir yazı konusu yaparım: Sevgi nedir? Sevgi emektir.

Talihi açık olsun, sağlıkla büyüsün. Beni de şaşırtan ilk insan olarak tarihe böyle yazılsın istedim. Hoşgeldin Sevgili Mira:) Maceraların buradan devam edecek...

21 Mart 2012 Çarşamba

Halk arasına karışmamalıyım: 2. işaret

Dün Kadıköy Belediyesi çokgen binasının karşısında otobüs durağı civarları. Yanımda Sanço... Minibüs beklerken dolanıyoruz. Karşımda bir anne kız. Anne 60 yaşlarında siyahlar giyinmiş, şişmanca bir kadın. Kızı 25-30 yaşlarında, uzun saçlı, kara suratlı birşey. Bu kız tam iki adım karşımdan geliyorken elindeki teneke Cola kutusunu yandaki çimenlerin üzerine rahatça fırlatıp attı. Gözlerime inanamadım bir an, biz bir ciklet kağıdını bile firlatıp atmayız, cebimize koyarız. Kaldı ki bu tip çöpleri atacak yer o anda bulamazsam yanımdaki torbaya filan koyarak taşıdığım da çoktur.

Durdum kızın karşısında ve "Napıyorsun sen, okumuş yazmış birisine de benziyorsun bir çöp kutusu bulamadın mi?!" Kız önce bir an anlayamadı sonra bir yandan minibüse doğru hızlıca annesiyle yürürken, bir yandan bana şöyle seslendi; "Sen at o zaman çöpe!"

Bu cevap karşısında ben donakaldım. İyi ki donakalmışım bir an. Yoksa arkasından koşup onu ensesinden yakalayıp o yere attığı kutuya doğru salak başını eğip öyle sımsıkı tutarak, dişlerimin arasından tıslayarak "Al bunu yerden!" demek geldi içimden! Psikopat gibi.

Yine baktım Sanço pek sakin. "Bunlardan çok var o kadar çok ki bunlar" dedi bana. Sonradan olayı anlattığımda sakinliği ve yumuşak at tekmelerini iyi bildiğim Julia da "La havle çek git oradan böyle durumda" dedi.

Dedim ya ben artık sokağa karışmamalıyım. Böyle birisinin ağzını burnunu kırmama ramak var!

FB - GS Derbisi Kadınlar Kuyruğunun Yüzsüzleri.

Sabahın 06.00'sında Şükrü Saraçoğlu Stadı yanındaki Biletix gişesinde girdiğim uzun kuyrukta anladım ki ben halk arasına karışmamalıyım artık. FB-GS derbisi için TFF'nin kadın ve çocuklara ücretsiz dağıttığı 531 biletten ikisinin sahibi olmak için Sanço ile beraber kuyruğa girdiğimizde önümüzde gece yarısından beri orada bulunduğunu belirten 200 kişi kadar vardı. Kafaları tek tek saydık ki boşuna mı sıra bekliyoruz anlayalim. Bu kuyruk her beş dakikada bir arkaya doğru katlanarak uzadı gitti. 10.15 gibi biletlerin dağılımına başlandığında araya kaynamaya çalışan yüzsüzlerin sayısı da hatırı sayılır şekilde artmıştı.

Bu kuyruğun %98'i kadınlardan oluşuyordu. Bunu yazdım çünkü bir erkekle kavga etmek fiziki kuvvetim açısından benim için imkansız ama bir hemcinsimi hedefe odaklanmış tek yumrukta yere serebilirim ve işte tehlike çanları da tam burada çalıyor!.. Kuyrukta geçirdiğimiz 4 saat boyunca önümüzdekilerle arkamizdakilerle ahbap olduk. Herkes bu şekilde önündekini ve arkasındakini tanıyordu.

Bilet dağıtımı başlamadan araya girmeye çalişan yüzsüz ve karaborsacı kılıklı teyzeleri, yüzsüzlük ve arsızlıkta sınır tanımayan genç kızları araya almamak için önce insan gibi konuşmayı denedik. Ama karşımda gördüğüm insan kitlesi, bugüne kadar benim tanımadığım ve bilmediğim bir insan güruhuydu! Yahu, sıraya girer hakkına sahip olursun, araya girmeyi denediysen ve yakalandıysan utanır ve kuyruğunu sıkıştırıp uzar gidersin oradan. Ama hayır bu insanlar bu şekilde yaratılmamış! Bunlar biz söylendikçe duymazdan gelen, kuyruğa geliş saatini sorduğumuzda tutarsız yanıtlar veren, gözlerimizin içine direkt bakamayan ve buna rağmen kuyrukta saatlerdir bekleyen insanların hakkını gaspetmeye çalışan, sadece cahil değil aynı zaman da kötü ve Allah'ın adaletinden bile korkmayan insanlardı.

O sırada güvenlik kuvvetleri etrafımızı sarmıştı, yolu kapatmışlardı. Kendilerince bir takım önlemler alarak izdihamı önlemeye çaılışıyorlardı belki. Ama biz sıraya kaynayanları dışarı çıkartmaları gerektiğini söylediğimizde hepsi "lord gibi havaya" bakıyordu. "Amirime söylemelisiniz" laflarından sonra amirlerini aradık orada değilmiş o anda. Yırtındık derdimizi anlatmak için, herkes önündekini arkasındakini tanıyor saptadıklarımızı dışarı alın dedik. Anlamadılar. Çok şaşırdım. O zaman dedik ki kendi kendimize kolkola girelim ve araya köşeden girmeye çalışanları içeri almayalım. Aksi halde kesin bir kavga patlayacak bizden biri bunlara fiziki olarak girişecek. Biz böye barikat kurunca 4 kişi kolkola bu defa elinde video kamerali sivil polis yanımıza gelip bize haksız olan bizmişiz gibi davranmaz mı! Yine anadilimizle izah ettik durumu, az önce onlardan yardım istediğimizi ama etmediklerini vs. Fakat cidden görevi sadece olayları tespit etmek gibi orada elinde kamera ile dikilen ve bence kuyruğa dışardan girenler kadar kelimeleri anlayışı gelişmemiş olan veya mesleki deformasyona uğramış olan polis memuru "siz böyle yapın yapın ki ben sizi çekeyim de görün" demez mi. Ve hikayenin tam burası benim bundan sonra artık halk arasına karışmamam gerektiğine inandığım ve cinlerimin tepeme bir anda çıktığı, haksızlığa hiç gelemediğim ve hakkımı karşımda kim olursa olsun yedirmeyeceğim noktadır! Polise doğru yaklaşıp bir kez daha ve bu kez en basit anlatımlı bir Türkçe ile az önce burada olanları, 155'i ile aradığmızı izah ettim. Ne korkacağım onun kamerasından! O esnada Sanço'nun kolu uzanıp montumun yakasından beni kuyruğa geri çekti!.. Burası benim için böyle bitti. Ama kuyruğa kaynayanların saçını başını yolan bazı kızlar da olmadı değil:) Akşam haberlerine konu bile oldular.

Saatler sonra bize sıra gelmeden biletler bitti ve kızlar ağlaya ağlaya kuyruktan çıktı. Sonra birisinden duydum ki görevlilerden birisi zarf içinde 10 bilet almış. ATV habercisine bunu gözleriyle gördüğünü söyleyen gencin "Bunu haber yapamam başım belaya girer" diye cevap alması ne ilginç değil mi. İyi ki o sahneyi gözüyle gören ben olmamışım iyi ki! Saatlerce orada beklemek, bir emek harcamak, önündeki insanları tek tek saymak ve ne kadar bilet alabileceklerini tahmin etmek ve sonra bilet alamadan dönmek. Ve en sonunda bunları duymak. Ben artık gerçekten halk arasına karışmamalıyım yoksa görevi benim için adaleti sağlamak zorunda olanların küstah tavırlarına, ve sıra bekleyeni enayi yerine koyan yüzsüz insanlara tahammül edemiyorum. Etmek zorunda da değilim.

Fenerbahçe Kulubu'ne de yazıklar olsun ki bu kadar kadın taraftarını haksızlıklara kurban etti. Bir özel güvenlik şirketi ayarlasa bu karmaşa ve haksızlıklar olamazdı. Gold Kart'ımı geri verirken bunların hepsini onlara da ileteceğim.

Bu durumda ben artık sokaktaki bazı insanların bu (tanımlaması akademik inceleme konusu olacak kadar) acayip hallerine dayanamıyorum.