6 Temmuz 2015 Pazartesi

İşleyen blog ışıldar!

Bloğumun çöpe gittiği yazıyordu demin çok korktum :)

Daima asil şovalyeler kazanır.

Hani bazen birşeyi paylasamaz ve inatlaşmayı uzatırsın da uzatırsın... Adeta savaş haline girersin birileriyle. Yüzünü bile görmeden düşman olursun iletişim kuramamaktan, yanlış anlaşılmalardan dolayı. Hayali kareler nedeniyle düşmanlıklar büyür de büyür hani... Oysa iki taraf da birbirini tanımıyordur ön yargıları vardır. Veya belki önyargıdan da öte birisi sahiden de "kötü"dür de inadı sırf bundandır.

Eee peki sen bu inattan bir anda vazgeçersen aslında daha çok eğlenmez misin :) Oyun oynamayı aniden bırakırsan diyelim. Gergin ipin ucunu birdenbire bırakırsan diyelim. Düşmanını boşluğa düşürmez misin. Hatta o kadar ki düşmanlıktan bile vazgeçersen aniden?!

Çocukça inatların sonunda kimse kazanmıyor. Bazen bırakmak gerekir tüm oyunları. Bazen savaşmamak gerekir. Sevmeyi seçmek gerekir hatta. Sanırım bu oyunda bir üst seviyeye atlamaktır bu. Düşmanına ortada savaşacak düşman bırakmamak en iyi sondur. Gerçekte kazanan sevdiği için savaştan vazgeçen değil midir? O sevdiği ki kendisine en zorlu hediyeyi verecek kadar cesur bir Kralice'dir.

Bir dosttan öte için buna değer. Aradaki gözle görülmeyen tüm bağlar için buna değer. O bağlar ki sadece iki kişi arasında ince ince örülmüştür ve delinmez bir zırha dönmüştür artık. Böyle dosttan öteler için değer.

Herkes kılıcını yere bıraksın. Daima ve sonsuza kadar asil şovalyeler kazanır tüm düelloları, sırtlarından vurulup ölseler bile onurlarını kaybetmezler :)

Herkes kılıcını yere bıraksın. Hemen ve şimdi! :)


14 Nisan 2015 Salı

Birine bir yıldız hediye etmek...

"Birine" yazdım başlığı ama herhangi birine gökyüzünden yıldız hediye edemezsiniz tabii.
Hayalgücü olan, mutlu, pozitif düşünen ve başı daima gökyüzünde olan birisine hediye edebilirsiniz.
Ben de manevi kızım Eda'nın 18. yaşgünü için ona yıldız alıverdim :)
Koç burcu olduğu için Aries takım yıldızından 40 ışık yılı uzakta bir yıldıza Eda'nın adı soyadı verildi EDARIUS18 takısını da taktım ki latince havası olsun :)

Sanço onaylamadı hediyemi... Ayakları fazla yere bastığından olsa gerek. Oysa tam 18 yaşındaki birisi için uygun bir hediye bu. Henüz lise ve üniversite sınavları dışında hayatın gerçeğiyle tanışmamış ama o yaşgününde de reşit olmuş birisi için pek uygun. Artık oy kullanacak, araç kullanacak, kendi sorumluluğunu alacak birisinin belki de yetişkinliğe adım attığı anda aslında içindeki çocuğu kaybetmemesi için en uygun hatırlatma hediyesi.

Yeni yaşının getireceği herşeye hazır olması ve hayatın sıkıntıları karşısında yukarıda biryerlerde kendi yıldızının olduğunu hissetmesi bakımından güzel bir manevi destek.

Hediyenin paketini açtığında (çok güzel sertifikalar, resmi koordinatlar ve teleskop görüntüsü ile birlikte veriliyor) hediyenin ne olduğunu anlaması dakikalar sürdü. Yanında oturmuş açıklama yapıyordum onun ise ağzı gerçekten de açık kalmıştı uzun süre kapatamadı sonra bana boynuma atlayarak sarıldı kızım:)

Bu hediye için Türkiye'de güvenlir adres: www.yildizal.com
Çağlar Bey çok ilgiliydi gerçekten de.

Hayatınızda yıldız hediye edebileceğiniz insanların çokca olması dileğimle...


25 Mart 2015 Çarşamba

İkizler Burcu ve Borderline olmak

İkizler Burcu olmakla borderline karaktere (aslında literatürde "sınırda kişilik bozukluğu" olarak geçer ama biz burada övüneceğimiz için böyle demeyelim:) sahip olmak arasında inanılması zor bir doğru orantı var.

Bunu ben uydurmuyorum, zamanında bir terapist söylemişti; "Borderline hastalarımın yarısından fazlası İkizler Burcu mensubudur" demişti.

Eğer bir İkizler aileden iyi eğitilir, okuldan iyi öğretim alır ve dostlarını da doğru kişilerden seçerse... Yeteneklerini geliştirmişse. Borderline özellikler bir güce çevrilebilir. Bu güç kişinin kendisi için adeta bir süper güç, karşısındakiler için ise tam bir felakettir.

En temel olarak, İkizler kişilikler hiçbir duyguyu tam olarak gerçekten yaşamazlar, herşey bir tiyatro sahnesinin abartılı replikleridir onlar için. Shakespeare da böyle birşey söylemişti sanırım, hayatın bir tiyatro sahnesi olduğuna dair. İkizler "mış gibi" yaparlar. Aşıkmış gibi, nefret ediyormuş gibi, gaveniyormuş gibi, güvenmiyormuş gibi... Bunu çözmek zor karşısındak ikişiye göre değişecektir.

Bilinmesi gereken; herşeyi abartırlar. Bisikletini aldığı günün tarihini her sene ajandasında işaretleyip kendi kendine veya aynı zevki paylaştığı yakınında yakaladığı birisi varsa onunla kutlayan, herşeyi kutlamak için bahane yaratan şahıs da İkizler'dir.

Hatıralarına bağlıdırlar, ama mesele şu ki "hatıra" her an değişme riskiyle karyı karşıyadır. Bir sene sevilen birinin arkadaşlık yıldönümü ise gelecek sene aynı kişinin hayatından gidiş yıldönümü olabilir.

Sevdiği kadar nefret edebilir bir İkizler. Dengesiz midir, haşaaa! Kendi içinde dengelidir, zaten kendi içindeki dengesini bozarsanız o da diger uca kayar.

Bilinmesi gereken diğer şey; İkizler'in fabrika ayarları ile oynanmaması gerektiğidir. Ona son nefesine kadar sahip olmakla ebediyen kaybetmek arasındaki sınır çok incedir. Bu sözünü ettiğim aşk ilişkisi için değil tüm ilişkileri için geçerlidir. Kuşla, böcekle, insanla, eşya ile...

Bir bilinmesi gereken daha: İkizler bazı eşyalarına düşkündür, eskilerini de kolayca atamazlar. (İnsandan geçer eşyadan geçmezler o derece yani) Bazı eşyalarına neredeyse aşıktır. Çünkü eşyaları ona sadıktır. Herkes gidebilir veya gönderilebilir ama eşyalarla araları bozulmaz. Borderline özelliklerden biri daha.

Sevdiklerini abartıp onların kusursuzluğuna inandıkları gibi, tersini düşünmelerine neden olunduğunda büyük hayalkırıklıkları duyarlar. Heyecanları bitince ya tamamen ilgisiz birine ya da iyice düşman birine dönüşürler. Bu da kişilerle ilişkilerinin düzey veya temellerine bağlıdır. Onları hayalkırıklığına uğratmayın, kaybeden asla onlar olmayacaktır. Herkes kendini sever de bu türler bir başka severler.

Sonuçta bir İkizler'seniz hayat size güzel ama karşınızdaki için aynı şeyi herzaman söylemek zordur. Allah İkizler yakını olanlara hem ödül hem ceza vermiştir diyebiliriz. Bu karakterle yaşamak veya yakın olmak konusunda ön bilgili olmakta daima fayda var. İkizler'in sevgisini de yergisini de sözlerini de asla çok ciddiye almak hatasına düşmeyin ama ona kendisini çok ciddiye alıyormuş gibi davranmayı da ihmal etmeyin. Siz de "mış gibi" yapın yani inansın salak :)

Nereden mi biliyorum tüm bunları, kendimden tabii:)









24 Şubat 2015 Salı

Sadece 3 yaşında...

Nasıl olur da 3 yaşında ki bir çocuk, aradan geçen 6 gün sonra bir yetişkinin iyileşip iyileşmediğini sorabilir?

Sanço'nun yaşgününde benim hasta olduğumu ve sadece 2 saatliğine oraya uğradığımı öğrenen Mira, 6 tam gün sonra telefonda nasıl olur da annesi bizimle konuşurken "Elif iyileşmiş mi?" diye sorabilir. Kendiliğinden ve başka kimse ona bunu anımsatmadan. Ki nice yetişkinler bile bunu akıl edemezken.

Şaştık kaldık. İnsanlık adına sevindik de tabii.

7 Haziran 2014 Cumartesi

Haziran: Ihlamurlar!

Ihlamurlar, ıhlamurlar... Sokaklarda sarhoş edici ıhlamur kokuları. Kaynayan cezvede hiç de bayılmadığım bu koku tüm sokakları doldurduğunda şikayetçi değilim. Memnunum iyi geliyor. Çevremizde tüm güzel evler bir bir yıkılırken, bahçelerindeki ağaçlar hesapsızca, duyarsızca kesilirken, buna göz yuman varoşluk, lumpenlik tüm kente ve hatta ülkeye hakimken... Tüm güzel ve insani değerler, eski modaymış, gereksizmiş gibi algılatılırken... Sokakları kaplayan ıhlamur ağacı kokuları, yaz yağmurları ile güçlenince bana iyi geliyor. Haziran'da doğduğuma sevinmemek elde değil:)

Yine bir sütlü kahve saatinde yazıyorum bunları. Tekinsiz saatlerde:)

4 Haziran 2014 Çarşamba

Bir sabah sütlü kahve saatinde...

Hani şu gündoğumu sütlü kahvelerim var ya... Dünyanın neresinde olursam olayım içtiğim. Burada esas mesele kahve değil sen hala anlamadın mı? (Gezi'de meselenin sadece ağaç olmamasına gönderme yaparaktan:) Burada mesele; güne başlarken, başkalarıyla paylaşmayacağın, günaydın bile demeden ortadan toz olacağın bir zamanı felekten çalmak. Buna beni dosttan ötem alıştırmıştı ya 13 yıldır her sabah içiyorum hani... Geçen gün bu kahveyi içtiğim yerde, bu kahvenin önemini bir kez daha farkettim. Bu saatte içtiğim bu kahve... Düşüncelerimle, duygularımla beni başbaşa bırakan bu kahve!

Hayatta seni üzen insanlardan, olaylardan uzaklaşman gerektiğini söyler bazen o kahve. Tüm çabalamana rağmen şartlar değişmiyorsa, karşındaki seni yok sayıyorsa, hayatında sana özel bir yer olduğunu hissettiremiyorsa, kendini özgür sayarken aslında prangaları da varsa... O prangalarla sen de zincirlenmek istemiyorsan... Birgün bir sabah kahvesiyle o insandan vazgeçersin. Gözünde bir damla yaş olmasına sebep olacak kadar O'nun için yoksan, sen de işte tam da bu sabah kahvesinde düşünürsün, kendinden daha kıymetli olmadığını kendine telkin eder ve vazgeçersin. O'nu orada, kendi seçimleriyle, pranglarıyla ve gerçekte yalnızlığıyla dostsuz başbaşa bırakırsın. Sonra bu özel zaman dilimi sona erdiğinde sosyalleşmek gerektiğinde yanına gitmeden önce yüzüne bir maske takarsın. Öylece ve son kez orada O'nun yanında yer aldığını bilmenin gizli hüznüyle maskeli halinle yanında yer alırsın. O seni hala yanında sanıyorken, sen O'nu o sütlü kahve saatinde prangalı hayatına bırakmış sırtını dönmeye karar vermiş, tek başına mücadeleden vazgeçmiş ve gitmişsindir aslında.

Bu sütlü kahve saatleri işte o kadar tekinsizdir. :)