2 Ağustos 2009 Pazar

Gökçeada'da 4 gün 255 km

Kaldığımız yer sabah, günbatımı ve gece panoramik manzarası ile çok güzeldi.
Yakamoz Motel. Yukarı Kaleköy'de. http://www.gokceadayakamoz.com/ adresinden bakabilirsiniz. Güzel bir aile işletmesi Latif Bey ve iki oğlu Selçuk'la Deniz'in güleryüzlü ev sahibi yaklaşımı da kaydadeğerdi.

Bu adaya gelirken hemen hemen herkes melankolik ve kasvetli bir ada olduğunu söylediginde ada daha da ilgimi çekti. Koskoca ada ne kadar melankolik olsa da sonucta guzel bir Ege adası olmalıydı. İklim ve bitki örtüsü tanıdık olmalıydı. Yanılmamışım. Çok güzel bir doğası ve eski köyleri olan adaydı. Arada karşıma çıkan DSİ'nin baraj göletini bile sevdim.

Beni bu adada bazı şeyler çok şaşırttı, birisi bu kadar büyük ve güzel köylerden oluşmuş bir adanın neden hala turizm ve şarapçılık için özel olarak desteklenmediği ve bu kadar bakımsız bırakıldığı, birilerinin bundan utanması gerek. Kuzu Limanı'nda gemiden adaya ayak bastığımızda paslı ve bakımsız bir iskele meydanı ile karşılaştığımda 'Bu adada yaşasam elime alır bir kutu boya ve giriş parmaklıklarını boyardım' diye düşündüm. Adada ilk düşündüğüm bu oldu, adadan ayrılırken son düşündüğüm ise 'Bu güzel ada özellikle mi
ihmal ediliyor, bakımsız bırakılıyor, adalılar mı tembel ve cahil?' oldu. Bu adada cidden tuhaf bir bakımsızlık var. Bozcaada iskele meydanı ne denli güzel ise burası o denli çirkin. İşte yukarıdaki fotoğraf çorak ve bakımsız Kuzu Limanı İskelesi'nin gemiden görüntüsüdür.

İnternette bulduğum haritayı referans alarak gezdik ve çok işe yaradı. Adada kaldığımız
yerden yani Yukarı Kaleköy'den, diğer
uca gitmek için her defasında 30 km yol aldık. Adalarda rüzgarın yönüne göre de
nizin sakin olduğu koyları tespit edebilme alışkanlığım olduğundan diğer uçtaki Gizli Liman'a iki gün gittik, denizi, kumu ve genişliği ile çok güzeldi. Şemsiyemiz ve şezlongumuzu
5 tl'ye kiraladık. Bu sahilde çok fazla günübirlikçi vardı. Sahilin arkasında yolun karşısında bir minik büfe var ama temiz görünmedi gözüme. Yine yolun karşı tarafında bir duş var halka açık
o güzeldi. Yandaki resim bu sahilden.

Yine rüzgarı hesap ettiğimiz bir başka gün Aydıncık sahilinde Sörf Okulu'nun önünden girdik. Benim için burası soyunma kabini, arkada restoranı, şezlongu, şemsiyesi, etrafımda sörfçülerin çağdaş görüntüsü ve hizmetiyle gayet düzgün bir yerdi. Belliydi ki adada evi olanlar aslında burada takılıyorlar. Şezlonglar arasında konuşmalar ve gidip gelmelerinden anladım. Burada günbatımı biramı da içtim. Beş çayımı da içtim. Bu adada böyle güzel bir işletme olması beni mutlu etti. Denizi yine kumlu ve güzeldi. Şemsiye ve şezlonga 6 tl verdik.

Buranın arka taraflarında Tuz Gölü var, önceki
gün oradan da eksik kalmayalım ve belki dizimdeki menisküs zedelenmesine de iyi gelir diyerek o bataklık kokulu göl tabanından bacaklarıma simsiyah çamuru sürdüm. Sonra eğlenmek için arap bacı olayım diye yüzüme de
sürünce o pis kokunun üzerimden 2 gün çıkmadığını sandım. Bence bunu asla denemeyin
işe mişe de yaramaz bu turistik yaklaşımla.
Haa düzenli sürersin, üzerinde kurutursun, birkaç gün o tuzlu kara çamurla periyodik yaşarsın belki işe yarar ama bu haliyle denemek gerekmiyor, çok kötü kokuyor. Vazoda unutulmuş çiçek suyu gibi!

Tepeköy'deki adanın tek rum meyhanesine gitmek istedik (Yorgo'nun yerine) ve gündüz köyü gezerken oralarda biraz takıldık. Sonra da çok iyi ve güvenli araba kullanmamıza rağmen "Sanço Panço" ve ben alkollü olarak gece bu köyün çok virajlı ve tek araba geçebilecek genişlikteki (ve de yerden metrelerce yuksekte, bariyersiz) yollarından dönmek istemediğimize karar verdik. Gündüz bile tehlikeli bir yoldu. Böylece bu rum meyhanesi sevdamızdan vazgeçtik. Şarapları tattım ama ağız tadıma uygun bulmadım, şarap yaşayan birşey ve hassas bir konu, herkesi memnun etmek imkansız. Ben hala Bozcaada Corvus Karga veya ortalama Talay Şaraplarının tadını seviyorum.

Zeytinliköy'e geçtik. Madam'ın Yeri'nde dibek kahvemizi içtik, Madam'ın oğlunun söylediğine göre dibek kahvesi sakızlı olmazmış, sakız erirmiş. Bu durumda karşı köşesindeki başka bir madam nasıl olup da "sakızlı dibek kahvesi" satabiliyor anlamış değilim. Fotoğraf çekme meraklısı ama bir o kadar da makinayı kullanamayan, önerilerimi dinlemeyen ve üstelik de her yerde hemen çişi gelip kıvranmaya başlayan Sanço'ya o kadar sinirlendim ki kendimi bu köyden dışarı attım. Zaten Orhan Karatay'ın yerinde dondurma için külah olmaması da beni sinir etti, mecbur muyum orada oturarak dondurma yemeye karasineklerle boğuşarak.

En beğendiğim ve oturabileceğim köy olarak Zeytinliköy'ü seçtim şimdilik. Bir tek Bademli Köy'ü görmedim ama seneye bi daha gözatacağım adaya zaten:) Evet Zeytinliköy veya Kaleköy'de yaşayabilirim. Kaleköy'deki motelimizin manzarasındaki minik koyu ve dalgakıran civarındaki 3-5 restoranı da begendim. Ada içinde 255 km yol katetmişiz, bu ada arabasız veya motorsikletsiz gezilmez.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder