11 Mayıs 2009 Pazartesi

Hande'nin Gömlekleri

“Gün geçtikçe burası daha da kalabalıklaşıyor, of!” dedi eskilerden uzun kollu, lacivertli kırmızılı kareli bir gömlek. Oduncu gömleği modasından kalmaydı. Bu dolabın en kıdemli gömleğiydi.  Bir yandan da yanına yeni gelene ters ters bakarak kenara doğru çekti kendini.

“Yenilere yer aça aça bunaldık kaldık burada!” Bunu biraz yüksek sesle söylemişti, yeni gelen pembe gömlek biraz daha pembeye dönüştü utanmıştı tüm gözlerin üzerine çevrilmesinden. Üzerindeki ilgiyi dağıtmak için biraz öksürdü yalandan; “Öhüü öhöö..!”

İnce bir sesle “Affedersiniz rahatınızı bozdum galiba?” dedi nazikçe diğer gömleklere, askısı dolaba takılırken.

Köşede asılı olan açık mavi renkli, kolları kalın manşetli bir gömlek askısında biraz toparlandı, silkelendi hafifçe kendi kendine.. Kendisi gibi kalın manşetli gömleklerin sahibinin gözündeki değerinin farkındaydı. Mağrur bir edayla yeni gelen pembe gömleğe “Siz O’na bakmayın, her gelene bunu yapıyor son zamanlarda, aramıza hoşgeldiniz” diyerek kendini tanıttı.

Pembe gömlek rahat bir nefes aldı, yerine yerleştikten sonra mavi gömleğe dönerek teşekkür etti.

“Aslında...” dedi oduncu gömleğin yanındaki kısa kollu, yazlık gömlek, “Hepimizi çok sever Hande, fakat gerçek şu ki artık buraya sığmakta gerçekten zorlanıyoruz, sizinle bir ilgisi yok lütfen yanlış anlamayın”

Pembe gömlek aslında yol yorgunluğunu hala üzerinden atamadığı için çok da sohbet edebilecek halde değildi. ‘Biraz dinlenebilsem şurada ne iyi olacak’ diye düşünüyordu, nazikçe arkadaşlarına gülümserken.

“Evet bu Hande’nin bir gömleği eskitmeden yenisini almasından da hoşlanmıyorum ki ben!” dedi huysuz oduncu gömlek. “Ne zaman yeni bir gömlek görse alıyor, sonra ütülemekle bile başedemiyor”

Hepsini aniden uyardı kolsuz beyaz gömlek: “Şişşt susun buraya geliyor!”

Hande gömlek dolabının kapısını açarken yanındaki arkadaşına koliyi getirmesini rica etti, bazı gömlekleri askısıyla beraber alarak yatağın üzerine bıraktı. Arkadaşı da askılarından çıkarmasına yardım ediyordu. Belli ki bazıları başka bir yere taşınacaktı. Huzursuz oldu tüm gömlekler askılarında, birbirleriyle de konuşamıyorlardı Hande oradayken duymasın diye.

Oduncu gömlek, uzun yakalı bir başka eski gömlek, bir düğmesi kopmuş, biraz buruşuk bir başkası... Buruşukluğunu kimseye hissettirmeden düzeltti kendine, çeki düzen verdi dolaptan çıkar çıkmaz kendine. Belli ki en eskiler gidiyordu birer birer.

Hande gömlekleri sormadan onlara yanıt verir gibi: “Benim en eski gömleklerim başkaları için en yeni olmaya gidiyorlar şimdi” dedi arkadaşına.

....

Çok uzaklarda bir yerde, bir gençkız bedenine uyduğu için kendisine verilen kareli oduncu gömleği giyerken sevinç içindeydi. Örgülü saçlarını gömleğin iki yanından sarkıtarak kendisine bir köşesi kırık aynada şöyle bir baktı. Güzel olmuştu.

Kolları yamalı eski bluzunu çöpe attı hemen.  Artık o eskiydi. Yeni oduncu gömleği ile sevinçle kapıdan çıkarak evinin önündeki patikadan aşağı, köy meydanına doğru sekerek yürümeye başladı.

‘Herkes bana mı bakıyor sahiden, ne güzel eski günlerdeki gibi’ diye kendi kendine düşündü Hande’nin eski oduncu gömleği. Kendisini yepyeni hissediyordu. 

Hande’nin en eski gömleği bir başkası için en yeni olmuştu işte. Hayat! Yenilere yer açalım, eskileri yeni gibi hissedecek olanlara verelim. Her konuda:)

2 yorum:

  1. guzel yazmissin. anladim.

    YanıtlaSil
  2. Ben de sahip olduğum herşeyin bir ruhu olduğunu düşünüyorum. Mesela çok sevdiğim bir tişörtüm vardı, o kadar güzel olduğunu düşünüyordu ki ister istemez bana da havası bulaşıyordu... Demek ki aldığımız ve çok para verdiğimiz şeylerle ilgili değil, onların kendilerini nasıl hissettiğiyle ilgili herşey... Tamam çok fantastik oldu, o kadar da değil.

    YanıtlaSil