12 Ağustos 2009 Çarşamba

Şibumi, Uzakdoğu Savaşçıları ve Ben

Roman kahramanımız Nicholai Hel. Yarı Rus, yarı Alman asıllı koyu bir Amerikan düşmanı. Şanghay'da doğmuş, bir Japon generali tarafından büyütülmüş; bir Japon bilgesinden de 'Go' oyunu öğrenmiş. Bask dili dahil yedi dili ana dili gibi konuşuyor. Plastik kartla ya da kurşun kalemle bir insanı rahatlıkla öldürebilecek ustalıkları da edinmiş. Üstün düzeydeki 'yakın algılama' yeteneği yüzünden fotoğrafı bile çekilemeyen bu profesyonel terörist avcısı, terörcü, korkusuz mağaracı, yenilmez savaşçı, günün birinde emekli olarak yaşadığı şatosundan çıkıyor; amansız ve acımasız bir dövüşe katılmak üzere... Böyle bir konusu var kitabın.

Ben 1993 baskısını okumuştum, Ramon ile aramda devamlı gidip gelen bir kitap. Sonradan Ramon'a beni bu kitapla tanıştırdığı için teşekkür babından tüm Trevanian'ları tek tek almıştım. (Katya'nın Yazı, Hesaplaşma, İnfazcı, İnci Sokağı, Yirminci Mil, Masaba, Ölüm Dansı...) Zamanında bunu Güzide'ye de önermişim, gittiği tatilde iki günde yalamış yutmuş bitirmiş:) Herkes denize girerken o elinde Şibumi ile güneş yüzü görememiş. Peh, iyi kitap işte budur. Şu "Kitap en iyi arkadaştır" sözü de işte böyle kitaplarda "Kitap bir tutkudur, eline yapışır"a dönüşebilir. Şimdi tekrar okumayı düşünüyorum ben de. Kitaplarla ilişkim zaten Oscar Wilde'ın dedği gibi: "İnsan bir kitabı birkaç kez okumayacaksa o kitabı hiç okumasa da olur" şeklinde. Dön dolaş Montaigne'nin denemelerini elimden düşürmediğime göre. Neyse ki Küçük Prens'i satır satır ezbere biliyorum da elimde taşımam gerekmiyor. 'Aslında ne kıt ve kör bir yaklaşım' diye düşünmeyin, yeniliklere ve yeni kitaplara da açığım, ama işte bazı güzellikler de rafta değerini hiç yitirmeden parlıyor. Bu arada diğer kitaplarıni da aynı hevesle okusam da, belirgin bir Trevanian tadı hepsinde olsa da Şibumi başka bir şey, bence bir başyapıt. Diğerlerini oku geç ama Şibumi böyle değil, rafında mutlaka olsun isteyeceğin bir değer.

Kimisi için zekice kurgulanmış roman zevki ile tanımlanırken bu kitap, ben de başka gizli düğmelere dokundu. Savunma sanatlarına ilgimden dolayı bir kurşun kalemle bir adamı öldürebilmek bilgisini önemsedim. Saldırmam asla kimseye, ama bir dergiyi iyice büküp rulo haline getirerek kendimi savunabilecek olmak bilgisi de beni mutlu etti. Tehdit altında filan da değilim ama hobi işte:)

Bir roman olmasa da Beş Çember Kitabı (Yazan: Miyamoto Musashi) da benim için bir "devamlı okunacak" hayati kitaptır. Bu bilgilerle insan kendini geliştirmeli, birgün birisi sırtını yerine getirmek isterse uzakdoğu öğretilerinin beyninin aldığı kadarıyla bile rahatça savaşabilirsin, istifini bozmadan tüm düşmanlarını bertaraf edebilirsin. Savaşçı, maceracı bir ruhun ve aklın varsa tabii:) Otobüste yer seçerken bile güzergah ile güneşin durumunu ayarlayarak oturuyorsan, gün doğumunuda düello randevusu olan bir şovalyenin kendini yerleştireceği avantajlı konumunu da biliyorsun demektir. Ve birkaç ajan kitabı da okuduysan etrafında dikkat çekecek herşeyi algılayabilirsin, bir de tabii aynalı güneş gözlüklerinle yanındaki arkadaşını biktırana kadar "Şu anda nereye bakıyorum ben, haydi bil?" oyununu oynamayı seviyorsan etrafı ajan gibi keserken aslında nereye baktığını da kimse bilemez:) Şehirde kendi kendime ajancılık oynuyorum bazen, kimse bilmiyor ama ben eğleniyorum. Birgün belki benim, sevdiklerimin ya da hiç tanımadığım masum insanların işine yarar bu bilgiler kimbilir.

Nereden nereye geldik, bu bloğun amacı da bu zaten; günbatımı içkisi gevezelikleri! Öyle akıyoruz işte:)

1 yorum:

  1. Ben 3 sene kadar önce tanışmıştım Şibumi'yle. Nasıl oldu da bu kadar geç kaldım bilmiyorum ama her kitabın bir zamanı vardır... Şibumi beni Trevanian ve Go ile tanışırdı. Ustanın diğer kitaplarını da çok severim ben, özellikle İnci Sokağını. Go ise bambaska bir dünya. http://www.gokgs.com/ adresinden online oynanabilir, ilgilenene...

    YanıtlaSil