Sir Arthur Conan Doyle ne demiş: "Heyecanların azaldığı, günün karanlık gibi göründüğü, çalışmanın monoton hale geldiği, umut etmenin çaresiz kaldığı anlarda bisikletinle gezintiye çık, yaptığın sürüş dışında hiçbirşey düşünmeksizin..."
Henry Miller ne demiş peki: "Makul bir odam ve yeterince büyük bir yatağım olsaydı bisikletimi de yatağıma götürürdüm."
Mark Twain dalgasını geçmiş biraz: "Bir bisiklet alın, hayatta kalabilirseniz pişman olmazsınız."
Mevsimi geldi; iki tekerlekli özgürlüğün motorsuz olanının zamanı geldi. Karıncaları, uğur böceklerini görerek, doğayı farkederek sürerim bisikletimi. Bazen hiç değilse birkaç saniye gözüm küpülı sürerim yolum güvenliyse. Düşünürüm gözlerim görmese bisiklet kullanabilir miydim diye. Saçma tabii. Neyse, o çıt çıt çıt zincir sesine kulak kesilerek sürerim, ah ben nasıl da aşığım o zincir sesine!
Üzgün olduğum zamanlarda bisikletim beni bir başka dinler, sadece dinler. Huzurlu bir şekilde akarız yolda. Konuşurum ben O'nunla, anlatırım herşeyimi. Dinler sabırla. Cidden dinler beni. Ben de O'nun iyiliğini düşünürüm. Güvenliğini sağlarım. Bakımını yaparım. Gece sürüşlerinde güvenliği için ışıklarını da takarım hem.
Şimdi bisiklet zamanıdır, kendimi Caddebostan sahiline atarım. Bu yeni bisikletimle çok daha ötelere atacağım kendimi aslında, kabıma sığmam taşarım durumu.
Yüce bilge Sezen Aksu'nun şarkı sözündeki gibi "Ne farkımız var kuştan böcekten, ben de onlar gibi coşmak istiyorum." :)) Bunu bisikletsiz yapabilir miyiz, kesmezzzzzzzzz:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder