14 Aralık 2009 Pazartesi
Aldım başımı gidiyorum...
Bu kural tanımazlıklarda kendimden mi şüphe etmeliyim, yoksa bu fazla Akdeniz ruhlu arkadaşlarımdan HAYIR diyerek "gitmekte" haklı mıyım, haksız mıyım?..
Mesela:
Artçım Sanço motorumun arkasına binerken "Aman n'olucak sadece 10 metre gideceğiz yahu!" diyerek kaskını takmamayı bana önerdiğinde ben zaaf göstersem "Tamam canım nolucak senimi üzeceğim bin öyle arkama" desem... Sonra benden ya da başkasından kaynaklanan bir nedenle motorda kaza yapsak ve başımızı kaldırımlara vursak, tepemize bir araba uçsa bir yerden, bu benim VİCDAN SORUNUM haline gelse???
.....
Alkolle araç kullanırken ehliyetine el konulan bir dostum benden ehliyetimi çevirmelerde polise göstermek için istediğinde, "Aman n'olucak, yakalanırsam çantandan habersiz aldığımı söyleyiveririm" dediğinde, "Ah tabii canım n'olucak seni mi kıracağım, al canım ehliyetimi kullan" desem... Sonra başkasının ehliyetini polise gösterdiği için yakalansa suçuna suç eklese... Artık bu BİZİM SUÇUMUZ haline gelse???
....
Ben yan koltukta ilk iş kemerimi takarken, vosvosta kemerini takmakta zorlanan dosttan ötem; "Takamıyorum çalışmıyor bu, zor açılıp kapanıyor, tırnağım kırılıyor aman boşver" dese, ben de sussam, sonra sadece 40 km hızımıza rağmen çarpışsak bir araçla, bilimsel olarak hesaplandığı gibi tonluk bir ivme ile etkiyi hissetsek, beni eski teknoloji de olsa kemerim tutar ya onu???
....
Birkaç kadeh içmişse bir arkadaşım, elinden anahtarlarını almaya uğraşırken ben, gecenin karanlığında bir restoran önünde, "N'olucak canım ben kendimdeyim allaskına görmüyor musun?" dese ve bir an için gördüğüme inansam, bilimsel verileri ciddiye almasam... Bir yayaya çarpsak mesela ya da bir motorsurucusune... Zamanında refleks hareketini yapamamış olsak... Kendimi nasıl hissederim???
....
Etrafımdaki insanları uyarmaktan bıktım usandım artık... Okumuşu, cahili aynı... Bir de bu benim çevrem, daha yurdum insanının kasksız motor kullanan gencecik çocuklarına yaptığım uyarıları yazmadım, kimbilir kaç kez trafiği tehlikeye atanları 155 i arayıp memura şikayet ettiğimi yazmadım... Çünkü onlardan "gitmiyorum", onlarla uğraşmaktan bıkmıyorum iyi vatandaş olarak.
Ama şimdi bu trafik kurallarını tanımaz dostlarımdan BEN GERÇEKTEN GİDİYORUM. Görmez ve anlamazsınız nasılsa, size buradaymışım gibi gelecektir. Ama ben aldım başımı sessiz sedasız gidiyorum. Sizleri kendinizle başbaşa bırakıyorum.
Vallahi usandım...
3 Aralık 2009 Perşembe
DAZER II KÖPEKSAVAR
Denemeye çok değişik zeminlerde fırsat bulamadım, bir denememde bisikletten düşüyordum az kalsın. SBu sahneye şahit olan Küçük Hande dedi ki; sen bunu kullanırken bir yerini yaralayacaksın iyi oluyor bisiklet kaskı taktığın:) Kullanma pratiğim henüz gelişmedi. Mesela bisikleti tek elle kullanıyorum ama motosiklette tek elimi cebime sokarak çıkartamam giderken. Bu nedenle boynuma bir iple çarpraz asmayı düşündüm motorda da bisiklette de. Cebimden çıkarana dek çok geç olabilir.
Üzerindeki düğmeye kısa aralıklarla basıyorsun ve kırmızı ışıktan da anlıyorsun ki alet çalışıyor. Sağır bir köpeğe denk gelmediğin sürece işe yaradığı muhakkak. Kalkıp gidiyorlar yattıkları yerden. Daha üzerime koşturan bir köpekte tam deneyemedim.
Bu macera devam edecek belli ki...
TEKNİK AÇIKLAMA:
Dazer yaydığı ultrasonik ses dalgasıyla her türlü köpegi kaçırır.
Dazer, yüksek elektronik teknolojiyi kullanarak insanlar tarafından duyulmayan, fakat köpek ve kediler tarafından duyulup, algılanan ve onları taciz edin güçlü ve zararsız bir ses dalgası yayan alettir.
7 metreye kadar köpeklerin yaklaşmasını durdurur. 7 metreye kadar ulaşan sadece köpekler tarafından duyulan 27000hz. yüksek frekans sesiyle köpekleri yaralamadan sizden uzaklaştırır.
1993 Yılında Amerikada yılın ürünü seçilmiştir.
Aynı zamanda köpeklerin eğitiminde de kullanılabilir.
Darbelere karşı dayanıklı bir plastikten üretilmiştir, ayrıca kemere takılabilen bir klipsi de vardır.
Güvenilir
Sessiz
Etkili
Havlamaya son
kullanım menzili 7 mt.
Ağırlığı 120 gr.
9 Volt pille çalışır.
Pil fiyata dahildir.
1993 Yılında Amerikada yılın ürünü seçilmiştir.
Made in USA
Kuduz Aşı'na gitmezsen neler olur? :)
Grip hastalığım 4 günde geçti, ama beşinci gün son aşıma denk geliyordu, doktorlara danıştık, öksürüğüm devam ettiği için gitmesem daha iyi olur sonucuna vardık. Bir hastalıkla boğuşurken bağışıklık sistemime hemen bir kuduz virüsü yüklemek pek akıllıca görünmüyordu. Böylece aşıya 3 gün geç gittim.
Haydarpaşa Numune Hastanesi'nin sorumluluk sahibi aşı hemşiresi bana telefonla ulaşamadığı için (bunun nedeni numaramı ilk kayıtta yanlış yazan sorumsuz!) semt karakoluna ihbar etmiş ve sağlık ocağına da bildirmiş "kaçak" durumumu. Gerçekten çok mutlu oldum ya:) Bizim ülkemizde bir devlet hastanesinde bu kadar sorumluluk sahibi birisinin bulunması beni cidden mutlu etti.
Sonra bana son aşımı yaparken de açıkladı hemşire, yurdum insani ilk bir iki aşıdan sonra baktı ki kudurmuyor toz oluyormuş ortadan. Polise haber veriyormuş hemşire de:) Ne güzel değil mi?.. Böyle güzel bir şey işte.
Biz karakolu aradık ve durumu izah ettik boşuna yorulmasınlar diye, gelirlerse yine de, iki sene saklamak zorunda olduğum aşı belgemin fotokopisini vermeliymişim.
21 Kasım 2009 Cumartesi
Ne gribi bu şimdi??
.............
Sali: Kuluçka devresi olsa gerek...
............
Carsamba: Minik minik, kısa kısa öksürüyordum. Gündüz iyiydim, sokaklardaydım. Akşamına halsizdim ateşim 37,5'tu.
...........
Persembe: Hafif atesim vardı hep dinlendim evde. Adacayi, zencefil, bal karisimi ictim. Ayrica Benical cold, Redoxan ve C vitaminli efervesan aspirin... Aksamları Tylolhot. Düşündüm; domuz gribi buysa ölümler nasıl gerçekleşiyor? Ne olacak bana? Nefes alışlarımı kontrol ediyorum, herşey basit bir grip gibi görünüyor...
...........
Cuma: 38 atesle yatmaya devam ettim. Ayni ilaclar. Öksürüğüm tür değiştirdi. Göğsüme indi. Kirmizi acı biberlerimden vazgeçmiyorum.
..........
Cumartesi: Atesim 36,6 ile 37,5 arasında değişiyor. Öksürüğüm bitti. ilaclarla beraber adaçayı, zencefil ve bal içmeye devam ediyorum... Bendeniz, Funda Arar ve Göksel bana iyi gelecek muhakkak. 3 CD ard arda dinliyorum. Eskiden olsa Sezen'le iyileşirdim, şimdi beni öldürür ancak O'nun sesini duymak:)
Pazartesi günü 5. kuduz aşım var, ateşliyken yapılmazmış, iyileşmem gerek biran önce.
17 Kasım 2009 Salı
Kara Kaplı Defterler...
Gelmiş geçmiş tüm kültürlerden damıtılmış yaşamsal kuralları, insanlık değerlerini, aydınlanma yolundaki insanın özelliklerini, kendisine ve çevresine faydalı insan olabilmeyi, gelişmiş vicdanı, güvenilirlik değerlerini, sözünün eri olabilmeyi, kurallara kural olduğu için uyabilmeyi vb. gözardı etmeyişimi kindarlık olarak nitelemek doğru mu?
Daha açık örneklerle yazmak gerekirse (hayal mahsulu örnekler); kuralları ihlal ederek araç kullanmayı alışkanlık haline getirmiş birisinin arabasına binmemeyi tercih ederim... Bir kişinin arkasından konuşabilen veya alay edebilen birisinin, o kişinin yüzüne karşı da mesafeli durmasını tercih ederim... Sözünde durmadığını gözlemlediğim birisini arkadaşlığıma layık görmem... Birisi dikkatimi çekecek şekilde kötü ise o insana güvenmem, güvendirtmem... Çevremdeki birisi kendi gibi değilse yine o kişiye verecek zamanım yoktur... Birisi vefasız davranmışsa bir daha iyiliğimi göremez... Birisi bir sırrımı satmışsa güvenmem... Birisi mutluluğuma kendi çıkarı için engel olmuşsa, arkamdan konuşmuşsa ve bu kulağıma gelmişse unutmam...
Kısacası; ben denenmişi denemem bir daha. Kimseyi kişiliğini onaylamadan sevemem. Sevdiklerimin hatalarına karşı ise gelişmiş bir puanlama sistemim var. Kişiliklerle ilgili hiçbirşeyi unutmam ben. Puanlaraıma göre davranışlarımda kesin kırmızı çizgilerim olur sevdiklerime bile. Kimi zaman kendi gözlemlerimi, kimi zaman başkalarının deneyimlerini arşivime atarım. Parçaları birleştirdiğim zaman ise olağanüstü veriler kucağıma düşer. İnsanların bilmediği, göremediği konularda birkaç açıdan bilgi sahibi olduğum için aslında biraz da taşıması ağır yüklerim olur. Susmam gereken zamanlar olur. Bazı sırların iç yüzünü çift taraflı bilirim istemeden. Yanyana duran insanlar bilmez, ben bilirim. Prensiplerim gereği kullanmayacağım bir bilgi gücüne sahip olurum bu şekilde.
Şimdi herkesin dikkatimden ve antenlerimden kaçmayan, hafızamdan asla silinmeyen iyilikleri olduğu gibi, yine antenlerimin algıda seçici davranarak algıladığı beğenmediğim kişilik özellikleri var. Başkasının başına düşen taştan ders alırım ben, yılan beni ısırmaz diyenlerden değilim.
Ben bu şekilde düşünüyorum, ister kindarlık olsun ister başka birşay. Vaktim yok , cidden vaktim yok. Gerçekten ömür çok kısa. O kadar çok isteyip de vakit ayıramadığım insan varken hayatımda, bu puan sisteminde geriye düşenler için yapabileceğim birşey yok.
Konfiçyus'un dediği gibi: Nereye gidersen oraya bütün kalbinle git. Yükselen burcum akrep diye mi acaba böyle kara kaplı bir defterim var yoksa benim?:))
Az ve öz olmalı insanlar, azaltmalıyam belki de çevremdekileri iyice.Bir yanda 25 yıllık dostlarım, bir yanda dün tanıdıklarım, bir yanda karantinada beklettiklerim... Niteliksiz vakti yok gönlümün.
16 Kasım 2009 Pazartesi
Mandrake'deki SİB bölümü
Bu bilimadamı, olanca iyi niyetiyle amerikanın tüm savunma birimlerine vermeye çalıştığı buluşunu sonunda gider mafya ile işbirliği yaparak kendi çıkarı için kullanır. Buluşu süper birşeydir: Tüm şehri bir anda ve belirli bir süreliğine uyutabilecek bir gaz bulmuştur. Bu gazı, işbirliği yaptığı adamlarla beraber gökyüzünden şehre verir. Tüm şehir uyur. Kadınlar ütü başında, adamlar direksiyonda uyurlar ve şehir biranda altüst olur.
Bizim elemanlar önceden ayarladıkları çöp kamyonları ile gidip tüm kuyumcuları, tüm bankaları soyarlar! Bu kareler çok etkileyici çizilmiştir.
Mandrake romanın sonunda bu adamın SİB'ye yollanan adam olduğunu hipnozla hafızasını görüntülediği komiserden öğrenir. Böylece hırsızları yakalar...
Sanırım bunu çocukluk çağımda okuduğum için etkilenmişim. Hala reddetmem herkesin en uzak ihtimal fikirlerini. Benim için SİB yoktur. Önyargım varsa olumlu bir önyargıdır; neden olmasın ki akla geliyorsa mümkündür diyenlerdenim ben. Minik bir çocuğu da bir akıl hastasını da öncelikli olarak bu şekilde dinler sonra somut deliller ararım:)) Herhangi bir gerçeği kaçırmamak ve haber atlamamak için bunu yaparım.
10 Kasım 2009 Salı
Mutlaka izle!
10 Kasım.
5 Kasım 2009 Perşembe
Bence Domuz Gribi:
2 Kasım 2009 Pazartesi
Çizgi Roman Nostalisi 40 yaşındakilere...
31 Ekim 2009 Cumartesi
Kuduz Aşılarım...
28 Ekim 2009 Çarşamba
29 Ekim Cumhuriyet Bayramım:))
27 Ekim 2009 Salı
Bi kuduzum eksikti o da oldu!..
26 Ekim 2009 Pazartesi
Bir mesai arkadaşlığı tanımı: Elma+J
Derbiye derbi demem fark atmayınca...
22 Ekim 2009 Perşembe
EFSANELER GERİ DÖNSÜN...
18 Ekim 2009 Pazar
Doğa ile barışık: Avrasya Maratonu 31. kez.
17 Ekim 2009 Cumartesi
Bir film: Nefes-Vatan sağolsun
16 Ekim 2009 Cuma
Yeniden Avrasya Halk Koşusu
15 Ekim 2009 Perşembe
Misafir bulduğunu yer...
12 Ekim 2009 Pazartesi
Ciğer Günleri ve 4 Arkadaş.
24 Eylül 2009 Perşembe
Devrim Arabaları'nı izlemiş olmak ve olmamak.
Nihayet Dijiturk yayınlamış da bizim Ramon ve yavrusu yakışıklı "Behlül" de Devrim Arabaları'nı izleyebilmişler. Sinemalarda vizyona 2. kez girdiğinde de günlerce başlarının etini yemiştim bu filmi mutlaka görün siz "Çılgın Türkler" diye. Ancak dün yayınlanınca izlemişler. Ramon efendi küfredip durmuş son sahnede "Bu arabamızda yeterli benzin yok sizi öteki araca alalım paşam" gibi bir cümleyi kurmaktan çekinen Türk zihniyetine. Eminim hala da küfretmeye devam ediyor... Şüphesiz biz olsak çekinmezdik kimseden, emek verdiğimiz eser arz-ı endam ederken bir haksız arıza çıksaydı.
9 Eylül 2009 Çarşamba
Adı: Julia
Bu oyunu onunla ve ona ait karakter Julia ile 2 gün oynadım ve çok sevdim ben bu Julia'yı-da-. Tipini özellikle mahzun seçmiş. Karakterlerin evleri var, eşyaları var. Eşyaları, yiyecekleri, çiçekleri satın alıyorlar. Parayı birbirlerini ziyaret ederek, ip atlayarak, ağaçlar arasında gezinerek kazanıyorlar. Bizim Julia 2-3 aydır oynuyor. Mütevazi bir evi, tek tek severek aldığı sade eşyaları var. Tıpkı gerçek hayattaki gibi evini ince bir zevkle döşüyor. Oyunda antikacısı yok ama Luxury mağazasında acayip lüks ve zevkli eşyalar var. Parası az bizimkinin çünkü bankadan borç almıyor, kredi kartı kullanmıyor ve en önemlisi Cheat Engine isimli hile programını kullanmıyor. Bu hilenin varlığını dün internette araştırınca öğrendik.
O'nun için balık avına gittim, şahane bir istridye ve içinde pırıl pırıl bir inci tanesi takıldı oltama, Julia adına ne sevindim! Akvaryuma koyduk hemen. Resimdeki gibi Julia hatıra resmi de çekti:)
Yazık ki bu oyun sanırım sadece Facebook'ta var. Ben hala en başında olduğu gibi Facebook'u protesto etmekte olduğumdan bu oyunu ancak Julia'nın yanında veya -olur da- şifresini verirse oynayabilirim.
O şu anda kolumun 1 cm solunda ve Facebook'ta tanıdıklarına -yel değirmenlerine- günlük saldırılarını yapmakla meşgul. Ama işin enteresanı; bu işi gevezelikle güle eğlene yapıyor! İnsan onun yanında -kendini düşürdüğü duruma içi kan ağlasa bile- hala hiç sıkılmıyor:) Aslında Facebook'ta O'nu okuyanlar ve halinden korkanlar kadar O'na uzağım. Çünkü ben de fanusun dışındayım herkes gibi. Ama onlar kadar korkak ve endişeli, vefasız değilim. Hasta hastadır işte o kadar, herşey olduğu gibi doğallıkla ve yargısız kabul edilmelidir.
Beni haketmiş dostlarımın her hastalığında yanında olmaktan vazgeçmem. Paranoid şizofren olduğu iddia edilse bile! Herşey geçecek ve O çoooook iyi olacak...
1 Eylül 2009 Salı
Ney'im ile 9. günüm.
26 Ağustos 2009 Çarşamba
Kırmızı Çizgiler ve Sezen
15 Ağustos 2009 Cumartesi
Ankara, Atatürk ve Ben :)
12 Ağustos 2009 Çarşamba
Şibumi, Uzakdoğu Savaşçıları ve Ben
2 Ağustos 2009 Pazar
Gökçeada'da 4 gün 255 km
15 Temmuz 2009 Çarşamba
UFO gördüm ama heyecanım yok!
3 Temmuz 2009 Cuma
Fanustaki için durum fena!
30 Haziran 2009 Salı
Koyun Adası'na Kaçış
17 Haziran: Tatlı bir yaz akşamıydı...
17 Haziran 2009 Çarşamba
17 Haziran 2009 sabahın ilk saatleri...
12 Haziran 2009 Cuma
Bisikletini, arabanı, motorsikletini mümkünse kendin yıka.
1 Haziran 2009 Pazartesi
Heybeliada Kaçamağı
Geçen hafta Küçük Hande ile bu hafta Büyük ve Küçük Hande ikisi birarada ile aynı yolculuğa aynı vapurlarla çıktım. 14.40 Bostancı gidiş, 18.40 Heybeli dönüş olarak. Kendi bisikletlerimizle tabii. Benden başka bisikletine mücevher muamelesi yapan da yok içimizde bu arada:)
Yine Deli Dumrul Hikayesi olmasın diye, piknik alanının içinden transit geçmek için bile para isteyen Değirmenburnu görevlisine metelik kaptırmamak için üst yoldan indik aşağıya. Halki Palas'ı biraz geçince sağdan aşağıya süzüldük. Sonra Kablo ve Akvaryum Plaj inişlerini de es geçtik. Kendimizin ilan ettiğimiz minik ama manzaralı alanımızda konakladık. Hemen Alman Koyu'nun sağ tepesinde. Fakat bu adalarda belediyenin buralara hizmet götürmemesi canımı sıkıyor. Her yer çöp içinde.
Neyse işte, bu güzergahı seviyorum. Bunca sene dağ bisikleti kullandım bu yollara girmeyip fayton yolundan ada turu yaptım da şimdi şehir bisikleti ile buralara giriyorum ya, ne diyeyim kendime bilmiyorum!
20 Mayıs 2009 Çarşamba
Bir şarap mantarı masalı.
11 Mayıs 2009 Pazartesi
Hande'nin Gömlekleri
“Gün geçtikçe burası daha da kalabalıklaşıyor, of!” dedi eskilerden uzun kollu, lacivertli kırmızılı kareli bir gömlek. Oduncu gömleği modasından kalmaydı. Bu dolabın en kıdemli gömleğiydi. Bir yandan da yanına yeni gelene ters ters bakarak kenara doğru çekti kendini.
“Yenilere yer aça aça bunaldık kaldık burada!” Bunu biraz yüksek sesle söylemişti, yeni gelen pembe gömlek biraz daha pembeye dönüştü utanmıştı tüm gözlerin üzerine çevrilmesinden. Üzerindeki ilgiyi dağıtmak için biraz öksürdü yalandan; “Öhüü öhöö..!”
İnce bir sesle “Affedersiniz rahatınızı bozdum galiba?” dedi nazikçe diğer gömleklere, askısı dolaba takılırken.
Köşede asılı olan açık mavi renkli, kolları kalın manşetli bir gömlek askısında biraz toparlandı, silkelendi hafifçe kendi kendine.. Kendisi gibi kalın manşetli gömleklerin sahibinin gözündeki değerinin farkındaydı. Mağrur bir edayla yeni gelen pembe gömleğe “Siz O’na bakmayın, her gelene bunu yapıyor son zamanlarda, aramıza hoşgeldiniz” diyerek kendini tanıttı.
Pembe gömlek rahat bir nefes aldı, yerine yerleştikten sonra mavi gömleğe dönerek teşekkür etti.
“Aslında...” dedi oduncu gömleğin yanındaki kısa kollu, yazlık gömlek, “Hepimizi çok sever Hande, fakat gerçek şu ki artık buraya sığmakta gerçekten zorlanıyoruz, sizinle bir ilgisi yok lütfen yanlış anlamayın”
Pembe gömlek aslında yol yorgunluğunu hala üzerinden atamadığı için çok da sohbet edebilecek halde değildi. ‘Biraz dinlenebilsem şurada ne iyi olacak’ diye düşünüyordu, nazikçe arkadaşlarına gülümserken.
“Evet bu Hande’nin bir gömleği eskitmeden yenisini almasından da hoşlanmıyorum ki ben!” dedi huysuz oduncu gömlek. “Ne zaman yeni bir gömlek görse alıyor, sonra ütülemekle bile başedemiyor”
Hepsini aniden uyardı kolsuz beyaz gömlek: “Şişşt susun buraya geliyor!”
Hande gömlek dolabının kapısını açarken yanındaki arkadaşına koliyi getirmesini rica etti, bazı gömlekleri askısıyla beraber alarak yatağın üzerine bıraktı. Arkadaşı da askılarından çıkarmasına yardım ediyordu. Belli ki bazıları başka bir yere taşınacaktı. Huzursuz oldu tüm gömlekler askılarında, birbirleriyle de konuşamıyorlardı Hande oradayken duymasın diye.
Oduncu gömlek, uzun yakalı bir başka eski gömlek, bir düğmesi kopmuş, biraz buruşuk bir başkası... Buruşukluğunu kimseye hissettirmeden düzeltti kendine, çeki düzen verdi dolaptan çıkar çıkmaz kendine. Belli ki en eskiler gidiyordu birer birer.
Hande gömlekleri sormadan onlara yanıt verir gibi: “Benim en eski gömleklerim başkaları için en yeni olmaya gidiyorlar şimdi” dedi arkadaşına.
....
Çok uzaklarda bir yerde, bir gençkız bedenine uyduğu için kendisine verilen kareli oduncu gömleği giyerken sevinç içindeydi. Örgülü saçlarını gömleğin iki yanından sarkıtarak kendisine bir köşesi kırık aynada şöyle bir baktı. Güzel olmuştu.
Kolları yamalı eski bluzunu çöpe attı hemen. Artık o eskiydi. Yeni oduncu gömleği ile sevinçle kapıdan çıkarak evinin önündeki patikadan aşağı, köy meydanına doğru sekerek yürümeye başladı.
‘Herkes bana mı bakıyor sahiden, ne güzel eski günlerdeki gibi’ diye kendi kendine düşündü Hande’nin eski oduncu gömleği. Kendisini yepyeni hissediyordu.
Hande’nin en eski gömleği bir başkası için en yeni olmuştu işte. Hayat! Yenilere yer açalım, eskileri yeni gibi hissedecek olanlara verelim. Her konuda:)29 Nisan 2009 Çarşamba
Şeffaf Decifix & Yağmur & Bisikletim
25 Nisan 2009 Cumartesi
Fanus İçin Sihirli Değnek Bulundu!
Cam Fanus
Cam fanusta bir bitki
Yesermeyi bekliyor
Isik var cevresinde
Sulayan yok.
Fidanin basi dik,
Isik ve umutla besleniyor.
Susuz ne kadar dayanabilir?
Mevsimler geciyor,
Su yollarini tutmuslar...
Bitki gunese uzanmis
Gunes suyu buharlastirir,
Yagmur yagar sonunda
Bitki buyur, fanus kirilir.